28 Aralık 2009 Pazartesi

ne dusunuyorsan O'sun.

inaniyorum. kotuluk ise aklindan gecen, kotusun. mutluluk ise, mutlusun.
hatta daha da gelistiriyorum. ne dusunuyorsan karsinda da onu buluyorsun. olumsuz isen olumsuzluklarla beraber oluyorsun.
insani kurtaran sadece beyni. akli. dusuncesi. baska birinden ya da birseyden medet ummak yanlis. benim dogrum bende sakli.

7 Aralık 2009 Pazartesi

25 Kasım 2009 Çarşamba

reha muhtar' in Ataturk yazisi


Unutmak isteyenler vardır Mustafa Kemal’i...
Unutturmak isteyenler de bulunur mutlaka...
Kendi amaçları için kalkan edenler de mevcuttur...
Dogmalar halinde çağdışı kalmış fikirlerini onun üzerinden empoze etmeye çalışanların olacağı gibi...
***

Atatürk’ün Çankaya sofraları çok konuşulur...
“Memleket içki sofrasından idare ediliyor” denerek Mustafa Kemal aşağılanmaya çalışılır...
Gazi daha hayattayken, ona dalkavukluk yapmaya ihtiyacı olmayacak, ondan rant sağlamaktan medet ummayacak bir adamın sözünü çıkarttım...
Konuşan, burnundan kıl aldırmayan, insanları ve milletleri snobize eden, diye bilinen bir ülkenin Başbakanı’dır...
Fransa’nın Başbakanı Atatürk’ün sekreteri olmak istemekte ve bunu söylemekten gocunmamaktadır...
***
“Sizlere şunu söyleyeyim ki, ben Atatürk’e sekreter olmak isterdim. Sebebi de, O’nun her akşam sofrasında bulunup yüksek fikirleriyle beslenmek dileğinde oluşumdur.”
1933,
Edward Herriot, Fransa Başbakanı
***

Mustafa Kemal’in savaşlar yaptığı, düşmanı dize getirdiği hep söylenir ve her savaşta “Mustafa Kemal referans alınır...”
Oysa savaşmasını bilir...
Ama barış yapmasını da bilir Gazi...
Hem de “denize döktüğü, ülkesini kısa süre önce işgal etmiş düşmanla bile...”
Şu satırlar, denize dökülen bir işgalci devletin Başbakanı’nın denize döküldükten 12 yıl sonra onun için Nobel’e teklif ettikleridir:

“Norveç Nobel Komitesi Başkanlığı’na;

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla bölgedeki istikrarsız durum sona ermiştir. Teokratik bir rejimle yaşayan, din ve hukuk kavramlarının birbirine karıştığı, çökme sürecindeki bir İmparatorluğun yerini, güç ve hayat dolu, modern ve milli bir devlet almıştır. Barış dünyasına bu değerli katkı, Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa sayesinde yapılabilmiştir. Bu nedenle, Yunanistan Hükümeti Başbakanı sıfatıyla, Mustafa Kemal Paşa’nın Nobel Barış Ödülü’ne adaylığını takdim etmekten şeref duymaktayım.” 12.1.1934, Venizelos, Yunanistan Başbakanı...
***
Atatürkçülük üzerine sürekli birileri, “boylarından büyük laflar” ederler...

Ezberledikleri iki üç sözcük ve tümceden koskoca bir lideri anlatmaya yeltenirler...

Bazen “Kemalizm” diye Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı, inandıkları, mücadelesi ve tarzıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir dogmalar tortusunu, yutturmaya kalkarlar millete...

Oysa şöyle der Atatürk;

“Ben size hiçbir dogma veya doktrin bırakmıyorum. Benim doktrinim müspet ilimdir!” (Falih Rıfkı Atay, ’Çankaya’, 1968, s. 13)
***
Ve elbette ki, her haklı olduğuna inanan insanda olduğu gibi, kibir, onur ve haysiyete düşkünlük had safhadadır:

“Burada ev sahibi biziz!”

İstanbul’un işgal günleri idi...

Başta General Harrington olmak üzere bir kısım işgal kumandanları Pera Palas Salonu’nun bir köşesinde otururlarken, başka bir köşede oturan Mustafa Kemal nedense onların dikkatlerini çeker...

Kim olduğunu soruştururlar...
Mustafa Kemal denir...

Onlar için Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı’nın en ünlü şahsiyetlerinden biridir...
Yabancı dillerde Çanakkale Harpleri’nden bahseden ve daima Mustafa Kemal’in isminde düğümlenen kitaplar ve yazılar o zaman bile azımsanamayacak kadar fazla idi...

Kendisine haber göndererek masalarına davet ederler, ama Mustafa Kemal’in cevabı hem nazik, hem kesindir: “Burada ev sahibi olan biziz! Kendileri misafirdirler! Onların bu masaya gelmeleri gerekir!..”
*****


SELANİK’TEN YAHUDİ Mİ ÇIKAR?..

Atatürk’ün uşağı Cemal Granda’nın anılarından “Selanik’ten Yahudi mi çıkar?..” anekdotu:
Bir gün Çankaya’da eski köşkte, Selanik’te Berber Mehmet ve Berber Rıdvan’la antrede oturmuş konuşuyorduk...
Berberlerin ikisi de Atatürk’ün hemşehrisi olduklarından kendilerini imtiyazlı sayarlar, yüksekten konuşurlardı...
O gün yine zayıf tarafımı bulmuşlar, bana şakadan takılıyorlardı...
“Biz Selanikliler olmasak siz kurtulamazdınız...” diyorlardı...
Ben de cevap olarak “Biz kendi kendimizi kurtarırdık... Selaniklilere ihtiyacımız yok... Hem Selanik’ten çıksa çıksa Yahudi çıkar...” diyordum.
***


O sırada merdivenleri yavaş yavaş inen Atatürk’ü görmemiştik...
Konuşmalarımıza istemeyerek kulak misafiri olmuş ki, sofrada bir Selanikli olan Nuri Conker’e damdan düşer gibi sordu...
“Nuri Bey Selanik’ten ne çıkar?..”
O anda beynimin karıncalandığını hissettim...
Demek korktuğum başıma gelmiş, Atatürk antrede konuştuklarımızın hepsini duymuştu...
Nuri Conker, Atatürk’ün nazını çektiği kaprislerine katlandığı eski çocukluk arkadaşı olduğu için aklına eseni söylemekten çekinmeyen biriydi...

Sanki bütün konuştuklarımızı biliyor da sanki beni korumak kararını vermişçesine “Selanik’ten bol Yahudi çıkar Paşam...” demesin mi...

Bunun üzerine Atatürk yüzünde alaylı bir gülümsemeyle daha önce kulağına çılanmış dedikoduların tümüne karşılık verdi:
“Benim için de bazı kimseler Selanikli olduğumdan Yahudi olduğumu söylemek istiyorlar...
Şunu unutmamak lazım ki Napoleon da Korsikalı bir İtalyan’dı...
Ama Fransız olarak öldü ve tarihe Fransız olarak geçti...
İnsanların içinde buluduğu topluma çalışmaları lazımdır...”
***


Bu anekdotu da Atatürk’ün kafatasçılığa bakışına örnek olarak vermek istedim...

İçinizdeki Atatürk’ü yaşatın...

Temiz ve nahif olanını...

O Atatürk’te eminim ki kendinizi bulacaksınız...
*****

Mustafa Kemal gibi bir tarihsel şahsiyetin yanında ben bir hiçim...

Benim yapmadıklarımı yapmış gösterip rant sağlamaya çalışanlar oluyorsa, Mustafa Kemal gibi rantı bol bir lider üzerinden kimler neler sağlıyorlar bir düşünün...

Onun için bu 10 Kasım’da Gazi’yi, kendi anılarından, anekdotlardan seçtiğim küçük bir potburiyle anlatmak istedim sizlere...

Burada antılan bir demet anı, onun kendisidir...

Üzerindeki “rant” değil...

30 Ekim 2009 Cuma







2009 guney yarisi, istanbul - cesme.. Ulkemizin en uzun acikdeniz yarisi. bu sene tuhafti.. 2 gun guneste marmarada kavrulduk, 2 gun de ege dayak yedik..
10 insanin 10 metrekare alanda verdigi mucadele yukardaki fotolarda..
herseyi unutturan, dunyadan kopmanizi saglayan tek yer deniz.



Gönlünü yıkayıp arıtmamışsan, habire abdest alıp durmaktan fayda bekleme..
Mevlana

20 Ekim 2009 Salı

Dag ne kadar yuksek olsa da, yol uzerinden asar...
Yunus Emre

17 Ekim 2009 Cumartesi


yaslandikca umursamazlastigimin farkina vardim. dun gece.

15 Ekim 2009 Perşembe

namideger dejavunun bilimsel aciklamasi

Dejavu, halihazırda yaşanılan bir olayı daha önceden yaşamışlık veya görülen bir yeri daha önceden görmüş olma duygusudur. Ânı daha önceden yaşamışlık halidir. Fransızca; déjà (daha önceden) ve voir (görmek) fiilinin geçmiş zamanda çekimi olan vu nun birleşiminden türemiştir.

Beynin, yorgunluk veya başka sebeplerden dolayı bir görüntü, ses, vb. herhangi bir girdiyi, giriş anı sırasında algılayamamasından kaynaklanabilir. Beyin bu girdiyi algıladığında kişi bu olayı daha önce yaşadığı hissine kapılabilir.

Ayrıca, beynin sağ lobu ile sol lobunun milisaniyeden daha küçük bir zaman farkı ile çalışmasından da kaynaklanabilir. Bir taraf diğer taraftan önce algıladığı için, geç algılayan taraf bu olayın daha önce yaşanmış olduğu yanılsamasına kapılır. Bu durum sinir aksonlarındaki küçük bir sapmadan kaynaklanır.Dejavunun zıttı jamais-vu dur.

Bu durumda insanlar tanıdığı bir çevrede yabancılık çekebilirler. Dejavu ya benzer sebeplerle ortaya çıkar.Araştırmalara göre insanların %50 den fazlası hayatlarında en az bir kere dejavu durumunu yaşamıştır.İnsanların çoğu bir süre sonra, en son ne zaman dejavu yaşadığını unutur.

Bilinçaltımız o kadar derindirki neyi nasıl yaptığını anlamak çok zor.Bilinçaltınımız ile en iyi uykusuz kaldığımızda haberleşebiliriz.Asıl düşüncelerimiz o zaman ortaya çıkar.Aklımızda kalacak kadar etkili bir olay yaşadığımızda beynimiz o olayı hissettiklerimiz ile kayıt eder.İnsanların duygularının oranıda burada ortaya çıkar.İki insanın aynı korku filmine vereceği tepkiler farklıdır.Beynimiz hatıralarımızı o anda hissetiklerimiz,sesler,görüntüler ile kayıt eder.İleride benzer bir durumla karşılaştığımızda aynı tepkileri gösteririz.Ama sadece hislerin tekrarlandığı durumlarda o zaman yaşadıklarımız bilinçaltımızda aynı şeyi yaşıyormuşuz hissini verir.Buda dejavudur.Eğer olay gerçekten iki kez yaşanmışsa bu bir tekrarlanmadır.Ama olay iki kere yaşansada yaşanmasada bilinçaltımızın bize oynadığı oyunlar dejavuyu yaşatabilir.Bu durumun en kötüsü halusinasyon ile birleşmesidir.Zaten bu noktaya gelindi ise direk olarak doktora gidilmelidir.

Deja vu olgusunu yasayan insan yasadigi tecrubeyi hem alti hissi hemde iki gozu vasitasi ile algiliyor. Zaten buda bizim uc boyut algilama kabiliyetimizin temeli. Gozden beyne iletilen bilgilerin saniyenin on binde biri gibi kisa bir surede algilandigi goz onune alinirsa eger "ki tekrar bu sadece bi teori" ilk gozden beyne ulasan bilgi cok kisa bir zaman farki ile diger gozden gelen optik sinir tasiyicisindan once kayit ediliyor.

Insanin gorsel verileri ayirt edebilmesi icin 0.0025 saniye aralikla yer almasi gerektigi zaten bilimsel olarak kanitlanmis. Yani iki degisik optik sinir den beyne giden bilgi zaten bu zaman dilimi icersinde kayit edilip bir nevi etiketlenerek beyne yerlestiriliyor. Beyindeki gorseller ne yazikki bir "time tag" yani zaman etiketi ile isaretlenmedigi icin bu dusuncede sadece teori olarak kaliyor. Yani kisaca bir gozun algiladigi veriyi diger gozden gelen veri destekledigi anda sanki biz o mekanda daha evvel bulunmus yada o ani daha evvelden yasamis gibi hissediyoruz.

Dikkat ederseniz "yasayanlar icin" bu deja vu hissi cok kisa surer aslinda ama o hissi dusunme ve aaa ben buraya gelmistim sanki gibi dusunmek o ani uzatiyor..Optik sinirlerin terminal sonlari beynin "optic chiasma" denen bolgesinde son buluyor. Her iki gozden algilanan bilgi beynin diger yarisina (aksi istikamette) hareket edebilmek icin bu yolu bitiriyor. Bilgi "optic chiasma" ya ulastiginda "thalamus" isletimcisinde isleniyor ve bu bilgiler optical lobe daki on gorsel cortex lere yerlestiriliyor. Bu islem sirasinda her iki gorsel sinirden bir tanesinde yasanacak gecikme veya beyindeki seyahat sirasindaki bi islem onceligi gecikmeye sebep olabiliyormus.

Dolayisiyla bu gecikme gozun aslinda ayni anda gordugu veriyi iki degisik veri olarak kayit etmesine sebep oluyor. Bu aradaki zaman farki yeteri kadar buyukse "deja vu" yasanmasina sebep oluyormus. Dr. Vilayanur Ramachandran'in bulusu insanlarin gorsel bilgileri aslinda iki birbirinden farkli beyin isletim metodu ile algiliyor olmalari.

Yani "thalamus" merkez gorus isletimcisi haricinde onun kadar evolve olmamis fakat daha eski bi gorus algilama isletimcisi daha oldugunu bulmus Buda bu teoriyi daha kuvvetli bi hale getiriyor.

14 Ekim 2009 Çarşamba

ani iki kere yasamak !

o anı daha evvel yasadim.

inanilmaz ama gercek.. dun toplanti yaptigim bayanla ayni mekanda ayni cumlelerle konustum. ayni soruyu sordu bana, elleri ayniydi, kagidin masada durus pozisyonu ayniydi. masaya egilmisligim ayniydi.. 10 saniye kadar durdum. dusundum. o sirada kadin konusmaya devam ediyordu ama ben duruyordum. aklim önceye kilitlenmis, o ani nerde ne zaman ve nasil yasadigimi dusunmeye dalmistim.

evet, o ani daha evvel yasamistim.



allahtan icimdeki urpertiyi atmam uzun surmedi de konuya tekrar odaklandim ve kadin benim delirdigimi dusunmedi ya da delirebilme potansiyelimi farketmedi.



inanması guc ama hic bu kadar kuvvetli yasamadim bu duyguyu..

beynin bireyle sakalasmasi midir bu ? yoksa zamanlar icerisindeki degis tokus anlari mi ? zihin gercekligi carpitabilir mi ? simdiki zamanda ileriyi yasayabilir mi ? bilemiyorum.



tek bildigim ellerine kadar hatirladigim biri ve o an. sanki evvelden provasi yapilmis bir kac cumle.

18 Eylül 2009 Cuma

düşündüm.

biraz evvel, cocugun adliyeden cikarilisini verdi tvde... berbatti. olu bakiyodu, fenaydi yani. o sakallari.. bicimsiz, yitik duruyodu.
dusunmeye calistim, aklindan neler gectigini, neler hissettigini..
en basta sunu dusundum.. her gozunu kapayisinda o kizin can cekismesi, son nefeslerini goruyo muydu ? evetse, nasil aklini oynatmadan, kendini oldurmeden bu zamana kadar dayandi ? uyku uyuyabildi mi ? nasil ?
nasil dayandi o aciya ?
nasil ustesinden geldi ? beyni yardimci olabildi mi ?

kaldi ki su anda hayatinda bir kere bile olmamasi gereken bir yerde, cezaevinde. Artik bir tutsak, esir. dune kadar cebinde parasi, altinda arabasi, en iyi sartlarda yasayan, yedigi onunde yemedigi arkasinda, hicbirseye mecburiyeti olmadan bir omur yasayacak imkana sahip, yakisikli bir delikanliydi.
polislerin karsisinda, ne anlatti ? nasil durdu ? nasil cevapladi ?
offf of cok fena.
can almanin verdigi duygu arti yasamindan sonsuza kadar kopma. geri donmemecesine.. istese de donemez...
Olen oldu, kalan kaldi.. ama bence cocuk bikac sefer daha oldu. yasayan bir olu oldu.

dusuncesi bile cok cok kotu.

eylulde gocek

koylar bomboş, deniz çivi gibi, ruzgar sahane..

Kızıladada yemek yediğimiz masanın manzarası, ordan hiç kalkmamamız gerektiğini söylese de, artan havadan tırstık ve kalktık diyebilirim..



Sonrasında 30lara varan havada tırsa tırsa darapaz orsa arası bir seyirle fethiyeye sıgındık.. oyle bi havaydı ki, teknede iki kişi oldugumuzdan iskotalar bende dumen cenkte, savasa savasa yol aldık..
turuncpinarina girince deniz ve rakı kendimize getirdi bizi.




derinden

...
Ask biter... Için hüzün doludur. Bir yanin bittigini kabul etse de diger yanin, "Belki daha yapilacak bir sey vardir" der. Öylece durup gözlerinin içine bakarsin. Sana yeniden, "Gel" demesini beklersin. "Ben de senden ayrilamam" demesini beklersin. Ama o söz hiç çikmaz agzindan, duyamazsin. Gururlusundur, istenmedigin yerde durmazsin. Üstelik ihanet vardir isin içinde. Agzindan, "Evet, bence de bitmeliydi bu ask" sözcükleri çikar ama buna sen bile inanmazsin. Gururun sana oyun oynamaya baslar. Önce, "Belki biraz zaman vermeliyiz birbirimize" diyerek gururunu ucundan kösesinden yemeye baslarsin. Öyle bir an gelir ki, "Ne olur ayrilmayalim" demeye kadar vardirirsin. Bu sözleri nasil söyledigine inanamazsin. Onun sicakligini hiç kimsede bulamayacagini bilirsin. Kimse onun gibi gülemez, kimse onun gibi dokunamaz. Kimseyi onun kadar sevemezsin. Bunlar içini sikar. Nefes alamaz hale gelirsin. Ne geceler gecedir, ne uykular uyku. Artik birkaç dakika huzurlu uykuya hasretsindir. Uyuyamazsin. Ondan gelecek bir tek haberi umutsuzca beklersin. Telefonun yaninda kaç gece sabahladigini hatirlayamazsin. Beklemek ölüm gibi gelir insana. Aslinda ölüm fikri de pek garip degildir artik. Öylesine umutsuz kalirsin ki, ölümü tek çare olarak görmeye baslarsin. Ölümle ilgili planlar yaparken bile onun tekrar geri dönme olasiligini hiç aklindan çikarmazsin. Bu yüzden ölemezsin. Hayat devam ediyordur ama bir sey hep yarim, hep eksiktir. Yüregin asla eskisi gibi atmayacaktir. Baska asklar seni kandiramayacaktir. Kiminle beraber olursan ol, onu her zaman hatirlayacaksindir. Yillar sonra bile olsa bir gün sana, "Gel" dese nerede ve kiminle olduguna bakmadan ona kosacaksindir. Kahredici bir gerçektir bu. Bunu bilmek çok daha aci vericidir. Katlanirsin çünkü aci senin kardesindir. O kimbilir kiminle, hangi mutlu hayatin içinde yeni askinin tadini çikarmaktadir. Bunu da bilirsin. Bilirsin ama... Ayrilamazsin!
***

yazan dost, Allah kolaylık versin, ne diyeyim.

16 Eylül 2009 Çarşamba

ileride edinecegim teknemin adi ..




elvis elvis

You are not the angel that I dreamed about
But you are the devil I don't want to live without...
Who cares about tomorrow
I need your love tonight...

14 Eylül 2009 Pazartesi

sel sel sel



Bu şehri 10 senenin üstünde bir zamandan beri yöneten bu hukumete ve yöneticilerine sözüm.
Bir damla bile utanmanız, şerefiniz, haysiyetiniz yok mu arkadaş sizin ?
Bu ne yüzsüzlük, çiğlik, şerefsizlik, hadsizlik ?

Ulan birinizin de canı sıkılsın, utansın, ' bu halkın içine nasıl cıkarım ? ' sorusunu sorsun...

Ulan 40 kişi şehrin göbeginde bagıra bagıra öldü gitti , milyar dolara yakın bir milli zarar sozkonusu. Hiçbiriniz cıkıp da surda yanlış yaptık, hata bizim demediniz, diyemediniz.

Çünkü hepiniz şerefsizin en babasısınız. Hepiniz sahte adamlarsınız. Bir de Müslüman'ım diye geciniyorsunuz. Ulan haysiyetsiz götler, Müslüman adam bu ölenlerin, kayıpların vebali ile pişmanlıktan yerlere atar kendini, yardım için canını verir..

Siz ne bok yediniz ? Daha afetin gecesinde belediye baskanı olacak muhallebici götoş, 'CHP zamanında verilen izinler' dedi. Allah belanızı versin.

Bakkal dükkanını yönetemeyecek acizlikteki götoşlar dünyanın en guzel sehirlerinden birini hatta en guzel ülkesini yönetiyor.

Allah belanızı versin. Keşke bu sel sizleri alıp götürseydi.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Düşmanı dost yapan köpeklere...

Son derece sıkkınım.. Haberleri her actıgımda bu orospu cocukları karsıma cıkıyor.

Kürt açılımı...

Nedir bu açılım ? Bilen yok.. Ne oldugunu soran yok... Soracak adamların hepsi içerde.. Hepsi Silivri'de.. Tek konusan kim ? Terörist başı orospu çocugu, avukatları aracılığıyla.. Nerde Ertugrul Özkök ? Yavsak konularda üstüne yok.. Nerde sabah yazarları ? Tayyip yakışıklı desen hepsi ertesi gün döşenirler köşelerinde...

Nerde bu halk nerde ? Şehit ana babaları nerde ?

Biz ne bok yiyoruz ? Anca facebooktan paylaşım yaparız..

Erittiniz be güzelim Türk ulusunu, bitirdiniz. Benlik yok, ruh yok..

Başbakan olacak adam, takım tutar gibi yandaşına hizmet etme, yandaşından aferin alma peşinde. Cumhurbaşkanı desen ayrı bir mal, sehirlerin ismini bile söylemekten cekinen ayrımcı, Amerika askeri..

Benim düşüncem, Tayyip bir sinyal aldı... 'Ya böleceksin ya böleceksin' emrini aldı, yoksa 'Seni tasviye ederiz ' dediler bu şahsiyetsiz, çıkarcı, bölücü adama. O da aman koltuk gitmesin hesabına planı harfiyen uyguluyor.

Bu nasıl bir iştir ki koca Türk Ulusu, hapisteki terörist başı şerefsizin açılım paketini bekliyor.. Başımızdaki densiz şefefsiz, basiretsizler de bunu bekliyor malesef.

Devletin tüm para eden kurumlarını yandaslarına sattılar ses cıkarmadık, az musluman cok musluman diye ayırmaya calısıyorlar ses etmedik.. Şimdi ise bölmeye kalkıyorlar, üstüne üstlük, itle köpekle mhattab olarak Türk devletinin yüceliğini, saygınlığını bozuyorlar.
Bu yapılanlar bu şerefsiz din pazarlamacılarının yanına kalmayacak.

Günü gelip de devran dönünce bu illetlerin memlekette yatacak yeri kalmayacak.

Eğitimin olmadığı, kalitesinin düşürüldüğü, insanların sorgulama, yargılama yeteneğinin olmadıgı ortamda ortaya cıkan bu mikropların, eğitimli insanların beyinlerine girmeleri ne kadar imkansız ise, Bu memleketi parçalamak da bir o kadar imkansızdır.

7 Ağustos 2009 Cuma

hayatima giren herkesin bende izleri var. hayatlarina girdigim herkeste de benim izlerimin oldugunu dusunuyorum.
acaba ne kadar dogru bu dusunce ?
hepsinin aliskanliklari kendilerine has hareketleri, nefes alislari... inan halen aklima geliyor, hatta yasiyorum kimi zaman.

peki benim izlerim ? benim onlarda biraktiklarim ? benim yasanilmisliklarim ?
bir insani tanimak icin bir dakika lazimmis, onun hakkinda fikir yurutebilmek icin bir saat, ondan hoslanabilmek icin bir gun, onu sevebilmek icin 1 hafta, ... ama onu unutabilmek icin bir omur yetmezmis...

gel de aglama simdi.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Rüzgarın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgara göre ayarla.
Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir.

10 Temmuz 2009 Cuma

26 Haziran 2009 Cuma

dilemma

etrafımdaki kadınlar, beraber olabilecekleri erkek kalmadıgını, etrafımdaki erkekler de beraber olabilecekleri kadın olmadıgını soyluyorlar devamlı.
ne garip di mi? oysa hepimiz kendimizi tam da beraber olunacak adam ya da kadın zannediyoruz.
cok eglenceli oldugumuzu, birini ciddi sevebileceğimizi dusunuyoruz.
ama gercekte sadece ' biz ' kendimiz için boyle dusunuyoruz.
Tum bunları yazmamın suclusu, cd romumun calısmaması ve sonucunda italyandan aldıgım urun katalog cdsini inceleyemememdir...

Roma, fiumicino havalimanı,
Önümde dumduz bir boşluk, devasa ve engelsiz gorunuyor.. gereksiz bir buyukluk ve yalan bir sonsuzluk hissi.
Tk ucagı onumden indi biraz evvel. Kimi işe guce, mal satmaya, musteri gorusmesine, kimi aldı ailesini yanına viva italia dedi.. kimi de taktı sevgilisini koluna, romanın en guzel yerinde evlilik teklif edecek, bir opucuk konduracak dudaklarına..
Bilemiyorum. Sadece oturdugum yerden hayal kuruyorum. En iyi yapabildigim bu zannedersem.

Kulagımda Kenan var, kaybolma herkez gibi, yokolma kuskun gibi, davranma sonsuzum ol sen benim.

Havalimanları oldum olası etkilediler beni. Cogu zaman heyecanlandım, hep içimi bir mutluluk kapladı.. ama sanki su an cok olagan bir zamanın duragan bir anını yasıyorum..bu koca duzluğun ortasında.
Nedeni galiba ilk kez yalnız olmam. İlk kez bir havalimanında yalnız basımayım.

Yanımdaki aileyi dönüş heyecanı kapladı bile.. annelerinden babalarından bahsediyor anne ve baba.. cocuk da playstation unu ozlediginden yakınıyor.
Galiba nankörüz, cok cabuk tuketiyoruz. Cok sıkılgan ve cirkiniz.

Bu yolculukta bir de eskilerin yaptıgı ya da hayatlarında bir kere olsa bile aklından gecirdiklerini dusundugum, ‘ cekip gideyim buralardan, herkesten herseyden uzak yeniden baslayayım ‘ sendromunu dusundum.
Artık boyle bir luksun de kalmadıgını acı acı anladım.. facebookuydu, msniydi, telefonuydu derken, herkes sizden haberdar, siz de herkesten.. yok oyle bir sans yani..
Kaybolma hakkımız bile yok..! cok acı.
İşte ben o hissi, denizde tadıyorum. Herseyi geride birakıp sadece ruzgarı ve denizi.
Herkes uzak.. sadece altımdaki ve ustumdeki mavi.

19 Haziran 2009 Cuma

oylesine

karanlık demek yanlış olur, loş, bayağı loş ve çok geniş koridorunda yuruyorum.. Malikane dogru kelime zannedersem. Zeminde çok eski oldugu heryerinden belli olan uzunca bir yolluk halısı var. Altı parke, cilası sahane parkenin.. Kopkoyu bir bordo kahverengi.

beynimde ya da ıssız koridorda, cok uzaklardan gelen ancak bayan vokalin tiz yukseltisini cok berrak ve net duyabildigim bir opera şarkısı..
Müzik inanılmaz , sanki o karanlık koridorda değil de zamansız, asılsız bir diyarda ucuyor gibiyim.

gectiğim kapılar o kadar kasvetli ki, bakarken hem yapının nefes kesiciliğine ve ihtişamına kapılıyorum hem de müziğin etkisiyle ürküyorum.

koridorun sonunu göremiyorum, sadece yuruyorum. Sanki emredilmişçesine.
Koridordaki pencerelerden sahane bir gökyüzü kendini gösteriyor. Yıldızların parlaklıgına gizlenmiş asılı bir karanlık. Altında ise yeşilin en koyu tonu, uzun sık ağaçlar. gecenin karanlıgında hem göğün kasveti hem de ormanın yeşili parıl parıl parlıyor.

devam edersem başıma geleceklerin farkındaymışım gibi. tuhaf bir his, tanrının görülmeyişinin ürküntüsü gibi..

16 Haziran 2009 Salı

terbiye yoksunu sozler vol.1

Life is a bitch, but i think i fell in love.

11 Haziran 2009 Perşembe

özlü sözler vol.xx

Herkesin üç kimliği var: Gösterdiği kimliği, gerçek kimliği ve sahip olduğunu sandığı kimliği.
Alphonse Karr

tnx to H.U.

3 Haziran 2009 Çarşamba

hakikate inan, vicdanından kork.

cunku dogru yani hakikat bir tane.. diğer tum secenekler hikaye.
hatta bu savı, su ozlu soz ile de destekleyebilirim :
' Akla giden yol tektir, az dahi olsa dışına çıkılsa sonuc felakettir. '

dogrunun dısındaki tüm yollara ancak ve ancak duygularımızla saparız, beynimizle değil. beynimizin sap dediği istikamete sapmıyorsak mutlak suretle kalp sistematiğimiz yani vicdanımız devreye girmiş ve beynimizi 'ama'larla, 'belki'lerle, 'aslında'larla başlayan cumlelerle kandırmıştır.

haksız mıyım ?

herkes kendi iç dunyasında bu gibi yanılgılara düşüyor ve alınmayacak kararlar alıp, girilmemesi gereken yollara giriyor. ve hatalı karar ansızın suratımıza tokat gibi vurunca da 'hayatın getirdiği' diyor ve işin içinden o yaralarla, sargılarla cıkıyoruz.
o tokadı yemeden, sargılara ihtiyac duymadan yasayanlara gıpta ediyorum.
Sırları ne acaba ? iyi insan olmak mı ? rasyonel olmaları mı ? yoksa onlar da benden ya da bizden farksız ancak hatalarını cok daha iyi kamufle ettiklerinden mi ?

bilemiyorum. tek bildigim bundan sonraki kararlarda akılcı olmam gerektiği.

çünkü dogru yalnızca bir adet. sadece tek sapağı var dogrunun. onun kaçırdıgında malesef ileride bir geri dönüş yok.

28 Mayıs 2009 Perşembe

sahane bir alıntı..

...yapmamam gereken veya yapılması görece zor olan her adımdan sonra yüzüme serin bir rüzgar eserdi gençken (evet gençken maalesef ).
ben o rüzgarda gözlerimi kapatıp an sonrasını düşünmeyeceğim zamanlara geri dönmek veya hızla ileri gitmek istiyorum...

inanılmaz bir betimleme değil mi?
unutmak ya da hatırlamamak istedigimiz herseyden kurtulabiliyodum ben de, 25lere kadar falan..
hadi şimdi kurtul bakalım. babayı kurtulabiliyosun.
uyudugunda ruyanda, uyumadıgında aklının en cükük kösesinde..

yaşlanmak , yaşlanmak da değil, kaşarlanmak.
guzelleşiyoruz, kaşarlaşıyoruz.. kurtlanmadıgımız surece dert yok.

27 Mayıs 2009 Çarşamba

özlü sözler vol. ?

bir beste gibi yaşa, beste ol ki
arkandan hasretle bahsetsinler.

mevlana
two can keep a secret only if one of them is dead.

umursama(ma)

hayatı boyunca hep secmis biri olarak, biri beni secmeye, konumlandırmaya kalktıgında butun kimyam bozuluyo..
ben deger verirken, beraber olmaktan hoşlanırken, vakit gecirmek isterken, onun aynı seyleri hissetmemesi ve istememesi, beynimde inanılmaz bir agrıya sebep oluyo..
neden boyle acaba ? buyume, yetistirilme tarzından mı ? geçmiş yasantılar mı ?
bilemiyorum..
sanki, karsımdakine deger vermem ona yapabileceğim en buyuk iyilikmiş gibi hissediyorum.. :) biliyorum megalomanca bi his.. ama elimde değil. hep gorusulmek istenen olup, simdi gorusmek isteyen olmak tuhaf. onur kırıcı gibi hatta... o yuzden uzatmaya gerek yok... yol verişmeli..ayrı yollara sapmalı.. falan filan.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

..
bir yoldu parıldayan gumusten,
gittik,
bahis açmadık donusten..
..

( gece, yahya kemal beyatlı )

yalıkavak acıkları, yelkenler acık, trimleri dogru, kos'a dogru yol alıyoruz..
fonda sezen, elimde balon bardakta bol buzlu rakı, cenk dumende..
20 hava var, biz 9 - 10 knot zorluyoruz.
çıt yok etrafta, insan da, tekne de yok.
biz varız, bir de denizin rengi. ve ruzgarın sesi, masalsı sesi.
hayatın oluştugu anlardan birinin resimleri yukarıdakiler..

27 Nisan 2009 Pazartesi

Gönlümün dilediği gül yüzüne bakmak;
Elimin özlediği kadehi kavramak.
Her zerrem nasibini almalı dünyadan
Yarın güle kavuşturmadan beni toprak.

Hayyam
Neden daha populerini istiyoruz, daha cok ilgi cekenini ? Neden saldırıp tuketiyoruz ve neden yanlış oldugunu bildiklerimiz daha cazip geliyor ?
İnsansı zevkler di mi bunlar ? İnsansı ihtiraslar, çirkinlik ve pişkinlikler, kaşarlıklar..

Neden biliyo musunuz - çünkü ruhumuz kaşar oldu, hatta tekilleyeyim, ruhuM kaşar oldu.
Kaşar. Dura dura lezsetlenir, kendini bulur ya... Yemesi daha zevkli olur ama bunyeye zarardır, kolesterol ot bok.. işte ondan. Kaşar.

Kaşarlaşınca zevkler, ilgiler, uyumalar bile kaşarlaşıyor. Normalde tepki göstermem gereken yerde susuyorum, normal gelmeye başlıyor kulağıma cunku.. İlgim kayıyor, kesinlikle olmayacak seyler olurlaşıyor. Kolayca hem de..

İnsan yaşlandıkça gerzekleşiyo da galiba..

Duyarsızlaştıgımı , ' umrumda diil ', ' skime kadar ' gibi bitişsel deyimlerin devamlı agzımda olmasından anlıyorum.
Gerzekleştiğimi de sacma sapan karsı cinsle sacma sapan vakitler gecirdigimden.

Varsa bileniniz merhemini, sürün her tarafıma, yoksa eger bi formulu daha coook yazarım bu sacma delilik cumlelerini.

26 Mart 2009 Perşembe

ister gökyüzünde seyret, ister gözlerimde
körler onları görmese de, yıldızlar vardır.

nazım hikmet.

19 Mart 2009 Perşembe

HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENİN !

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahatolsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadıneden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunuyapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın,güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın."Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani,yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında.Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asloan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

NAZIM HİKMET

16 Mart 2009 Pazartesi

venedik izlenimleri


Venediğin meşhur sıkıstırma kağıt kullanılarak yapılan maskelerinden en ilgimi çekeni bu oldu.
Bizleri, insan varlığını ne kadar net anlatıyor . Comedy, Drama, Tragedia..



Bunu da bir vitrinde gördüm, magaza kapalıydı ancak o kadar vurucu bir vitrindi ki, resmini cekme ihtiyacı hissettim, bir kostüm dükkanıydı.

24 Şubat 2009 Salı

cahit sıtkı tarancı

"bir namazlık saltanatın olacak
taht misali o musalla taşında..."

demiş bu degerli insan, bir de.

abbas

Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan

Cahit Sıtkı Tarancı.

can yucel'le..

kanatlarını çırptıgın kadar hafif, yerin cektiği kadar agır.

aradaki denge bence stop loss noktası. bulmak önemli. ne tam yere basmalı ne de tam ucmalı.
gergin anlarda, sıkıntıda, hüzünde, üzüntüde kanatlı biraz cırpmak önemli. biraz yukselmek, orda asılı kalmak.
daha dogru düşündürüyor insana. deger mi degmez mi 'ye cevap bulduruyor.

23 Şubat 2009 Pazartesi

kirvem ocakbaşı

istiklalde tunel istikametinde yuruyun, solda adidas magazası, tam karsısındaki sokaga dalın, ilk kesişimde sol kösede.

ben boyle et, muhabbet, şej, meze, patlican varyasyonları gormedim.

şiddetle tavsiye.
ama ust baş kokuyor, havalandırma kuvvetli değil.

20 Şubat 2009 Cuma

ruhun nasıl bugün, tavada balık mı masada meze mi?

yoksa sadece battal boy rakı şişesi mi ?

özlü sözler vol. 4

umut, uyanık adamın ruyasıdır.

aristoteles.

19 Şubat 2009 Perşembe

süt ürünleri dağıtan kamyonun arkasındaki yazı

sabah sabah carptı beni yazı..

IMAGINATION IS MORE IMPORTANT !

bu cumle cok dogru. ben de hayal edenlerdenim sonra da o ruyayı gerceğe cevirmeye calısanlardan.
aslında hayaller beni yaşatan. hayal kurmak. mutlu olmakla alakalı, işte basarılı olmakla alakalı, hatta o işi ileriye goturebilmekle alakalı. hepsinin hayalini kuruyorum. basarı saglayınca olacaklarla alakalı hayaller beni daha da kamcılıyo. sizde de oyle mi ?

hayal aslında bir tasarı , iş planı, yaşam planı. bir yandan geleceği koordine etme. çok önemli.

bence.

su an

balıkcıya oturup, ayvaza,


rakımı peynirimi kavunumu soylemek istiyorum. yüzüm denize ve teknelere dönük, gök beyazken daha.. cok aydınlık da değil. yalnızbasıma bi kadehi yuvarlamak istiyorum.

arkadaslarım da gelsin istiyorum ama bi yarım saat tek basıma.
sessiz, konusansız, gülensiz. ben ve beynim.
o sahilde 8 yaşındaki ortaç gecsin onumden bisikletiyle.

annem çağırsın balkondan 'oglum ogle yemeğine'.

celentano dinleyeyim kendimden gecerek..
kalayım yalnız, sadece ve tek.

burak gelsin iş konuşalım saatlerce, ne hatalı, hangisi dogru... ama ikinci kadehte.


genelde yukarıdakilere dalıyorum ilk ve yalnız kadehte.

buselik makamına

leyladan geçme falslındayım
mevlayı bulma yollarında
majörler tükendi minörlere yolculuk
buselik makamına
aşk için söylenen her söze kandım
pervane misali ateşe yandım
gördüğüm her dilber ateştir bana
mecazi aşka inandım güneşli havalarda
buselik makamına


etkileyici.

16 Şubat 2009 Pazartesi

agora meyhanesi

"sana bu satırları
bir sonbahar gecesinin
felç olmuş köşesinden yazıyorum.
beş yüz mumluk ampüllerin karanlığında
saatlerdir, boş olan kadehlere
şarkılarını dolduruyorum.
tabağımdaki her zeytin tanesine
simsiyah bakışlarını koyuyorum.
ve, kaldırıp kadehimi
bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum...
burada yaşanır aşkların en madarası
ve en şahanesi.
burada saçların her teline bir galon içilir
gözlerin her rengine bir şarkı seçilir,
sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin
bu sekiz köşeli meyhane seni bilir
burası agora meyhanesi
burası arzularını yitirmiş insanların dünyası
şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı
boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik
bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam
elimde değil,bu da bir nevi namuslu serserilik.
dışarıda hafiften bir yağmur var.
bu gece benim gecem
kadehlerde alaim-i semaların raks ettiği,
gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu
camlara vuran her damlada
seni hatırlıyorum
ve sana susuzluğumu...
birazdan plaklarda şarkılar susar,
kadehler boşalır,umutlar tükenir,
mezeler biterbiraz sonra,
bir mavi ay doğar bu sarhoş şehrin üstünde
birazdan bu yağmur da diner.
sen bakma benim delice efkârlandığıma,
mendilimdeki kızıl lekeye de boşver
yarın gelir çamaşırcı kadın
her şeyden habersiz onu da yıkar,
sen mes'ut ol yeter ki,
ben olmasam ne çıkar.
dedim ya burası agora meyhanesi
bir tek iyiliğin bütün kötülüklere
meydan okuduğu yer
burası agora meyhanesi
burası kan tüküren mes'ut insanların dünyası..."





( yazanı bulunca ekleyeceğim )

12 Şubat 2009 Perşembe

doubt thou the stars are fire
doubt that the sun dont move
doubt truth to be a liar
but never doubt i love.

william shakespeare

hani begenirsin de begenmezi oynarsın.

kendi tuzagına dusersin. aklınla celişirsin.
bir hosuna gitmeye baslar, inanamazsın, ulan bana uymaz bu dersin.
halbuki o sıra olan olmuştur bile. artık gectir.
gecinizdir.
sen baya baya kesilmişsindir.

devamı gelir.

in the death car, we re alive

bazen bunu hissettiğiniz oluyo mu ?

29 Ocak 2009 Perşembe

YOKSULA KÖMÜR, ZENGİNE CİP !

son zamanlarda duydugum en yaratıcı slogan.

28 Ocak 2009 Çarşamba

gündem yine icimi sıktı

O dangalak adını bile bilmedigim gerizekalı çakma mafya dizisi oyuncusu için aihm ye gitmiş Rum halkı... aihm öncesi bizim yavşak hukumetimizin, yargımızın ceza kesmesi gerek.
Daha kimseden çıt yok ama..
Kimsede ses yok. O pezevenk te ortada yok. Neden ? 5 yaşındaki çocuk aklı yok cunku pezevenkte... Cocuk bile yalan soylerken bir sonraki adımı dusunuyor, planlıyor. Bu pezevenk sabah programında kurulmuş iki kadının arasına, gevriyor orada, aklına geleni kusuyor, beyinsiz..

O kadar kokuşmuş, kendinden geçmiş dizi ve televizyon toplumu olmuşuz ki bu sabah bir daha dank etti.
İşe giderken önümdeki minibusun arkasında bir poster, posterde de ' Gazze beni çağırdı, GELİYORUM dedim ' yazıyordu.

Denyoluğa, şarlatanlığa bakar mısınız ? Kim gidiyor ? Nereye gidiyor ? Niye gidiyor ? Yiyorsa götün , git demezler mi adama ?
Neden o minibusu kullanıyorsun, hadi git demezler mi ?
Kısacası insanlar tam anlamıyla kahve kabadayısı moduna gecti, e büyüklerin muhteşem cumlesi yururluge giriyor burada ' İmam osurursa, cemaat sıçarmış.'
Başbakanın efe, ota boka sallıyor, icraat solda sıfır.
O badem bıyıklı anlayışa oy veren cahil, aç, dunyadan bihaber minibuscum de yazar tabi arkasına...

-----------

Aralık ayında yaptığım seyahat sonucu dönüşümde bagajım kayboldu, THY sağolsun.. İçinde aşağı yukarı 4500 - 5000 TLlik eşyam...
Yavsakların bana teklif ettikleri rakam ise 400 usd. Neredeyse zararımın 10da 1ini bana teklif ediyorlar.
Şarladım, edepsizlik yaptım, tam 2 sefer Hlimanı karşısındaki binalarına gittim.

Neyse, 1 ay sonunda neticeye ulaşmak üzereyim. En son dun gittim ve halkla ilişkiler müdürüyle görüşmeden binadan çıkmayacağımı söyledim sekreteryaya.. Sabahın 9 unda!!
Halkla ilişkici paşanın yardımcısı çıktı karşıma, 15 senelik kurum çalışanı, tatlı bir bayan. kendisine bildirdim parasında pulunda olmadıgımı, sadece konuyu halletmek ve hakkımı yedirmeyeceğimi bildirdim. Gerekirse, GM Temel Kotil'e ( hani hac donusu karısıyla ve terlikleriyle gorntulenmiş badem ) çıkacağımı, her yere yazacağımı ( yalçın bayer, hıncal, fatih altaylı vs.. ) soyledim...
Abla bi heyecanlandı tabi, badem halkla ilişkiciye gitti herhalde, gelişinde cevabı şuydu :
' Ödenecek bedeli değiştiremiyoruz ancak size zararınız kadar açık bilet vereceğiz, en azından boyle bir cozumü kabul edin vsvs... '
Okey dedim, tam cıkıyorum, Halkla ilişkiler Müdürü badem kardeş çıka geldi.. Tam da düşündügüm gibiydi : Badem bıyık, beyaz ten, çizgili bir takım, içinde farklı renklerde yakası falan kaymış çizgili gömlek.
Diyalog su sekilde :
- nasılsınz?
-elhamdulilah
-yogun gorunuyorsunuz ?
- elhemdulilah cok sukur, sorununuzu hallediyoruz ancak emsal olmasın diye para veremiyoruz, bilet vericez
- tesekkur ederim
-bi toplantım var hayırlısı olsun

Bilmiyorum acaba pezeveng o konuma gelmeden evvel hiç ucaga binmiş miydi?

Düşünün kardeşler, Kevin Kostnırı da getiren bu dallama, deveyi kesen de bunun ekürisi, thy yi yonetende bunların hamisi...

durum budur...

Sabah sabah darlamayayım sizi daha fazla...

26 Ocak 2009 Pazartesi

herkesin dunyası mı ? yoksa herkesin ayrı ayrı dunyaları mı ?

bence ikincisi, etrafımızda gordugumuz insan sayısı kadar dunya olduguna inananlardanım.
Herkesin dunyası kendine. herkesin dunyasında ayrı ayrı konular, olaylar, yargılar, yorumlar, guvenceler, korkular, neşeler, huzunler var. kimseninki aynı değil. inanın bir tane bile aynı dunya yok. onumde oturan sekreterin dunyası farklı, şöförün dunyası farklı, benimki apayrı..

yolda yuruyen insanlara bakınca bu daha da belirginleşiyor.
hele biriyle iletişime gecmeye calıstıgınızda... düşünsenize yolda birine bişi sordugunuzu ya da bi devlet hastanesinde hademeye yer sordugunuzu.. adam suratınıza temiz bi 10 15 saniye bakar, kendini dunyasından cıkarmaya ve sizin gezegeninize odaklanmaya calısır ve bu eforu canlı canlı seyredersiniz siz de..

ben kendimi uzaylı gibi hissediyorum bu gibi durumlarda :) kimsenin umurunda olmamak, kendi gezegenimde dolaşmak iyi hissettiriyor bana kendimi.

gerci insanların gezegenlerine tecavuz edip, feth etmek de hoşuma gitmiyo değil, ama cok yapmamak lazım bunu . en azından o gezegene zarar yazdırmadan sonlandırmalı o eylemi..

falan filan... sabah sabah beyini açma çalışmaları bunlar.
sevgiler, saygılar..

ortac feelz like ' more dick than tracy ' tonite !



25 Ocak 2009 Pazar

the curious case of benjamin button

cate blanchett'in güzelliği bitirdi beni, nefesimi kesecek cinsten. yüzüne bakmaya doyamayacağım tipten..
sahaneydi.

sonlara dogru brad pitt'le konusuyorlardı... brad, cocuguna sonraki yaşlarında baba olmayacağını söylüyor ve ilerde 2 cocuga birden bakamayacağını söylüyordu blanchett'a..
ve blanchett beni alan bir cumle soyluyordu konusmanın sonunda... :

' you dont have to worry, we all end this life with diapers..'

21 Ocak 2009 Çarşamba

aycasenbaskan

99.4 sabah 7-10,
bu sabah altıma işedim gulmekten :)
yan arabadaki lavuk tip tip bakıyo neye guluyorum diye :) ama ben yarılıyorum resmen kahkahalı model ....
şidddeetle öneriyorum!

19 Ocak 2009 Pazartesi

vous les femmes - julio iglesias

vous les femmes, vous le charme
vos sourires nous attirent nous désarment
vous les anges, adorables
et nous sommes nous les hommes pauvres diables

avec des milliers de roses on vous entoure
on vous aime et sans le dire on vous le prouve
on se croit très forts on pense vous connaître
on vous dit toujours, vous répondez peut-être

vous les femmes, vous mon drame
vous si douces, vous la source de nos larmes
pauvres diables, que nous sommes
vulnérables, misérables, nous les hommes

dès qu'un autre vous sourit on a tendance
a jouer plus ou moins bien l'indifférence
on fait tout pour se calmer puis on éclate
on est fous de jalousie et ça vous flatte

vous les femmes vous le charme
vos sourires nous attirent nous désarment
pauvres diables que nous sommes
vulnérables, misérables, nous les hommes


Dinleyin, dinletin.. insanı alıp götürüyor...

14 Ocak 2009 Çarşamba

İnanamıyorum memleketimin düştüğü aciz duruma !
Başımızdakiler tarihi hataları üst üste ve bile bile isteyerek yapıyorlar.
Bu Tuncay Güney denen hokkabazın söyledikleri, 2001 yılındaki Emniyet sorgusunun medyaya çarşaflanması aciziyeti, ülkenin saygın bilim adamlarının terör örgütü üyesi olarak itham edilmesi vs vs bir suru şey.

Emniyet müdürü denen pezevenge kim soracak acaba ' Emniyetin sorgu kasedi nasıl oluyor da medyadaki her firmaya arızasız ulaştırılıyor ? Bu acizlik, beceriksizlik kimin sorumlulugunda ? Bu gizli bilgiler nasıl oluyor da emniyetten cıkarılabiliyor ? ' diye ? İnanın cok merak ediyorum. Emniyet genel müdürünün derhal görevinden alınması lazım ama kim alacak ? Erdogan mı ? içişleri mi ? Alayının a...k...
Muhalefet deseniz ? Baykal dün cıkıp da tek kelime etmedi, bu acizliklerden bahsetmedi.. Bahçeli ? O zaten Fransız.

Bir başka konu da İsrail. İsrail cumhurbaşkanı gezisi sırasında Gazzeye saldıracağını bagıra bagıra söyledi Erdogan ve Gül yalakalarına. O vakit kimse sesini çıkarmadı. Şimdi boru boru ötüyor. Bakalım 24 Nisan da Amerikadaki Ermeni yasa tasarısı yaklaştığı zaman kime yalaklık yapacak Erdogan ? O kadar akılsız ve politikadan uzaklar ki, o vakit İsrail'in işimize yarayacağını düşünemiyorlar. Zaman gelip de ihtiyac duyuldugunda İsrail'in PKK ya yardım edebileceğini, onlara alenen 'özgürlük komandoları ' diyebileceğini hesaba katamıyorlar. Bu kada beyinsizler. İsrail, bizim PKK illetine yapamadıgımızı orda Hamas'a karşı aslanlar gibi yapıyor.
Adam duvarın diger yanındaki kampta nasıl canlı bomba olunur konulu dersler verecek, her pazar gunu çarşıda 100 150 israilli öldürecek, akıllı, şerefli bir devlet de buna göz yumacak ? Buna ancak bizler inanırız, hiçbir aklı selim inanmaz.

Neyse.. Bugun bu kadar yeter.
Dertleri götlerini kurtarmak olan başımızdaki bu şerefsiz yönetime bu kadar vakit ayırmak bile gereksiz aslında.
Gün gelicek bu şerefsizler en ağır cezaları alacak hatta hepsi arap ülkelerine defolup gidecekler.

13 Ocak 2009 Salı

üç maymun

Dün aksam seyrettim.
Cok ağır akıyor.. Ama konu ciddi, rahatsız edici, canınız sıkılıyor.
Karşı cinse mal etmek yakısık almaz ama yine de tuhaflastırıyor.
O sefaleti gösteriyor. Net hem de.. ortada bişi olmamasına rağmen, anlatabiliyor kelimeler olmamasına ragmen.
Seyredilmeli.
Bi de yavuz bingöl, ayrı bi yazı konusu aslında. inanılmayacak kadar iyi. sanki omru boyunca bu sefillikte yasamış.

...

"Biri beyaz biri kara iki kedi..birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatlesarılarak,birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar.
Gölgeler akşamüstünü söylüyor.
Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.
Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır.
Belli sınanmış,denenmiş bir dostluk bu,uzun yolları da göze alabilen bir dostluk
Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililikfırsatlarını ne yapıyoruz?
Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ...
Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıpkendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?
karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir,her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir.
Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız birgün...
Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,ya da olanlar olması gerekenler değildir.
Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...
Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
Bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa; hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız,omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip 'Nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir.
Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir O, boş yere bu sokaklarda aranırsınız..."


İnan Batmış Şehirler Gibi Onarılmaz Anılar / Murathan Mungan

en özgür oldugum, dunyayı unuttugum an.


bunun gibisi yok, uyuyamadığım zamanlarda da duslediğim andır bu..
o kara basmak, buz gibi havayı içime cekmek, bi sonraki hareketi dusunmek, yere yaklaşmak tekrar çizgiyi tutturmak...
kısa sureli de olsa hayattan kaçış bu olsa gerek.
dun gece aklıma babam geldi.. 57 yasında bi delikanlı, dunya umrunda değil, gecirdiklerine karsı hala içkisi az da olsa sigarası, keyfinde yani.. Eger ki Allah sıralı ölümler öngörürse bizlere, bi bakacam bi gun yanımda olmayacak babam... nası dayanılacak ? nası alışılacak ?
neden veda edelim ki birbirimize ? neden bir daha goremeyelim ki ? bunu yaşamanın anlamı ne ?
Bana hala delikanlı, o eve gelip benle bogusan, kayak yapan, 2 şişe viski içip yine de adam gibi durabilen.. Ancak aslında beyaz saclı amca diğer gozlere gore..

Nasıl durdurmalı bu zamanı ? ne bunun metodu ?
Ayrılmak zorunda olmasak keşke.
Hiç ama hiç ayrılmak istemiyorum aşık oldugum insanlardan, doyamıyorum onlara..

12 Ocak 2009 Pazartesi

Sürtünme ile enerji kaybeden tüm sistemler ölümlüdür.

:) güler misin aglar mısın ?
okudugum ekonomi pazarlama kitabından bi alıntı yukardaki cumle..
cumleyi okudum, durdum, gulmeye basladım.. ne kadar kısa, oz, meseleyi en basından cözümlemiş bir cumle. kısaca hayatın kuralını vermiş herif bize, caktırmadan, sinsice..
başlarsın didinmeye, gerzekliklere gerzeklikle karsılık vermeye.. enerjini harcarsın sadece, bi de yipratirsin tabi ki.
aşırı dogru geldi..
paylaşayım dedim.

beş satırla

Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
Nazım Hikmet

6 Ocak 2009 Salı

can dündar

‘her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim’….

özlü sözler vol.3

"If something is rubbing so hard against you, you can be sure it's working on you."

2009

işte başarı getirsin, sağlıktan götürmesin yeter.
gerisi hikaye...
bugun itibariyle işimden ayrıldım. amaç, kendim bişileri gerçekleştirmek istemem. bazı net olmayan planlarım var. belli bir sure bunları yogurmak, sonrasında dogru bir karar alıp, o konuya saldırmak, deyim yerindeyse tecavuz etmek istiyorum.
cok cok cok calısmak gerektiginin de farkındayım.
zaman hem en buyuk destek hem de en buyuk dusman..
Dolayısıyla ne gec kalmalı ne de erken karar almalı..

Hepsini goreceğiz, zamanla.

bir dosttan..

Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat,
Soluk almak güçleştiğinde,
Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
Dağlara dönmelisin yüzünü !
Yeni patikalar, yeni yollar seçmelisin yüreğini ferahlatacak;
Yeni insanlarla tanışmalısın, yeni keşifler yapacak....
Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediğin ne varsa,
Gerçekleştirmeyi denemelisin !
Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını;
zamanın bir nehir,kendinin bir sal olup da, o dursada yolculuğun devam ettiğini anlamalısın.
Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,
Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriyosan,
Değiştirmeye çalışmalısın bir şeyleri;
Küçük şeylerle başlamalısın belkide..
Yüreğine takmalısın güneş gözlüklerini;
Gördüğünü hissedebilmek için !
Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,
Değerli olabilmeli hayat senin için !
İlla büyük acılar çekmemelisin, küçük mutlulukları fark etmen için!
Başkasının yerine koyabilmelisin kendini !
Ağlayan birine "gül",
inleyen birine "sus" dememelisin!
Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmelisin!

Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalısın
Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
Derin bir soluk alıp, hapsetmelisin kokusunu içine...
Güneşin doğuşunu seyretmelisin arada bir,
Gün dogmadan esen rüzgarı hissetmelisin...
Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna;
Fırtınada; öfkesine, isyanına ortak olabilmelisin doğanın!

Bir gencin düşlerinde; geleceği;
Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmelisin !



Çalışmadan başarmayı,
Sevmeden sevilmeyi,
Mutlu etmeden mutlu olmayı beklememelisin !
Ama küçük, ama büyük;
her hayal kırıklığı, her acı bir fırsat
yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için;Kaçırmamalısın !

Çünkü;
hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için,
hiç çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin.
Ağlamayı bilmiyorsan,neşesizdir kahkahaların;
Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...
Ne, herkesi düşünmekten kendini,
ne kendini düşünmekten herkesi unutmamalısın!

Bilmeli;
çok kısa olduğunu hayatın,hep vermek ya da hep almak için !
Sadece, anlatacak bir şeylerin olduğunda değil,
Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmelisin!
Aklın ve kalbinle katılabilmelisin sohbetlere...
Hafızan olmalı,
hiç değilse aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaman için!
Soruların olmalı, yanıtlarını bulmak için bir ömür harcayacak!
Dostların olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!
Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgin;
Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki,hakkını verebilsin sevdiklerinin;
Zaman bulabilmelisin bir teşekkür, bir elveda için...
Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer;Asla vazgeçmemelisin sevmek ve öğrenmekten..

Ama, herkesi sevemeyeceğini de,
her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan!
Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...
Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemelisin hayatı...!

.
.